Elma Sadece Elmadır...

Elma Belki de Sadece Elmadır 

Sizler de sıkıldınız mı,
Uzadıkça uzayan masallardan?
Korkar mı oldunuz masal canavarlarından?
Kulağınıza derinlerden gerçekler fısıldanmasın mı gayrı.
Belki de herşey göründüğü kadar karmaşık değildir,
Görülmeyeni görme arzusundaki zihnimizdir bu karmaşıklığı isteyen,
Ya da gerçekleri gizlemeye hevesli masalcılar...
Pamuk prenses ve meşhur masalında mesala
Kötü kalpli cadı ve cüceler hiç olmadı ve prenses belki hala uyanmadı.
Ya elma,
Bu kıpkırmızı elma bize sunulmuş bir ikram olamaz mı.
İyi kalpli bir teyze hiç mi kalmadı,
Tanımadığı insanların da mutluluğunu isteyen.

İnanmak isterim:
Elma sadece Elmadır, mis kokulu, lezzetli,
ve "Ağustos böceği adanmış bir meşaledir,
Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı"
Sende artık vazgeçsen masalcı.
Yaz geldi,
Uykucu prensese söyle uyansın artık
Bir ağustos böceği yine doğdu
Ağaçların tepelerinde*
Bir teyze, güzel bahçesinde
İkramlar peşindeyse mutluluk için
Ben sadece inanmak istiyorum
Korkmadan gölgelerimden
Masalsız yalın gerçeklere...

Eyy yardımsever teyze!
Bahçende geniş bir alan var mı,
Arkama bakmadan koşabileceğim?
Ağaçlarından güzel bir elma verir misin bana
Çünkü temizlenmeli zihnim, öğrenmeli.
Biliyor musun iyi kalpli teyze
Benim geldiğim yerde,
Zihinlerine zehirli sarmaşıklar dolanmış,
Elmalardan korkan kardeşlerim var,
Uykusundan uyanamayan prensesler gibi.
Onlara da isterim kaldıysa lezzetli meyvelerinden
Ve son bir iyilik daha teyze karşılıksız
İnanmayı özlemiş çocuklarıma,
Özgürlüğe sarılıp büyüsünler diye.
Çünkü biliyorum güneş
Özgür zihinlere doğarmış...


*
Fikirlerinden ve mısralarından her zaman istifade ettiğim Sezai Karakoç üstadımızın aynı ana fikre sahip meşhur şiiri...

Ağustos Böceği Bir Meşaledir
Böcek ki akıtıyor damla damla ağzından
Üzüm ballarında süzülmüş ağustosu
Titreyen şıngırdayan bir çocuk oyuncağı
Ağustos bu seste
Bu durmayı unutmuş seste
Çam diyor ağustos böceği
Çamlara kasideler söylüyor
Tanrı’ya yakarıyor nesli tükenmesin diye
Bu hanedanın
Ağaçlar içinde şah ağaç olan bu hanedanın
Ey masalcı adam iftira ettin sen
Bu harikalar harikası böceğe
Onu suçladın tembellikle
En çalışkan onu görüyorum ben
Hiç bir karşılık beklemeden
Yazı ağustosu çamı çınarı
Tanıtıyor bize yazı ağustosu çamı ve çınarı
Ağacın dalında güneşe doğru yaklaşarak
Suyun, bir damla suyun değerini altın ediyor
Çiğ damlası bir zümrüttür diyor
Susadıkça eşsiz sesiyle şarkılar söylüyor
İlahiler okuyor güneşe gönderiyor
Sen bunları levha levha kızart diyor
Bir daha yanmayacak şekilde kızart diyor
Kıyamete kadar kalsın insanlığa uzat diyor
Güneşi yakıcı güneş bilen gölgeyi reddeden
Gölgede saklanma kurnazlığını reddeden
Aç kalma pahasına olsa da öten
Susamanın armonilerini en iyi bilen
Matemden alevden bir gömlek giyen
Yapraktan bir saray ören
Sesini bir şehir gibi boşaltan nehre
Dağlara kırlara ve ormanlara zerre zerre
Sonra kış gelince karıncalar saklanır toprak altına
Herkes bir önlem almıştır o hariç
O hep iyiyi güzelliği yaşamış
Özgürlüğe dalıp çıkmış yalnız özgürlüğe
Öbürleri hep gerçeklik taslamış
Ama o hep gerçeği aramış
Gerçeği aramağa çağırmış
Ve gerçeği yaşamış
Sizin acımanıza gülüp geçiyor
Sizi gidi faydacılar çıkarcılar sizi
Üzülmeyin evi yok yuvası yok diye
Kışlık erzak biriktirmemiş diye
Sizin acımanıza yok onun ihtiyacı
– Sahtedir zaten acımanız
Siz ancak alay edersiniz acımasız–
Özgürlüğün sesidir o ürkmez korkmaz
Titremeden geçer gündüzden geceye
Bir başka ağustosta yeniden doğacaktır
Ağaçların tepelerinde güneşe en yakın yerde
Tanrı’nın sırrıyla bir mucizeyle
–Oysa nesli kesilmeliydi size göre–
Ama hiç bir zaman hiç bir yerde
Sönmez tanrının yaktığı meşale
İstersen bir böcekte olsun o meşale
Temmuzda ağustosta ağaçlar cayır cayır yanarken
Yalnız o, odur teselli eden dayanın diyen
Yaşamanın en büyük ilkesi sabrı öğütleyen
Yavru kuşlara masallar anlatarak geceye serine götüren
Adeta güneşle onların arasına bir perde geren
Şırıl şırıl sesiyle onları serinleten
Gözlerine ışıltılı vahalar gösteren
Çeşmelerden su sesleri alıp getiren
Sesiyle – o ufacık gövdesinden tüten–
Dağ gibi sessiz korumasız bahçeyi örten
Herkese her yere mutluluk saçan sevinç serpen
Dünya cehennemine cenneti karşı diken
Işık kıyametine mızraklar havale eden
Harbeler gönderen oklar atan sesinden
Ağustos böceği deyip hor gördüğümüz
Minik göğsünde bir koskoca orkestra taşıyan
Hiç yere hiç bir şey yaratmamış olanın
Bize gönderdiği bir muştucu o yaratık
Uyarıcı ve muştucu bir yaratık
– Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır
Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı –
Ateşle dans eder o güneşle dans eder
Çırçıplak çıkar güneşin karşısına
Belki yaşayamaz güneşi eksik kışta
Fakat ardında unutulmaz bir yaz bırakır
Sezai Karakoç







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mabel Matiz -Ya Bu İşler Ne-illuminati ifşası

Cem Karaca`nın Şarkısında Geçen Üçler, Yediler, Kırklar Mevzusu Üzerine...