Hak ve Bâtıl

Artık her şey çok açık görülüyor. Başka bir tanıma, izaha, isme gerek yok. Bu mücadele hak ile bâtıl arasındadır. İyilik ile kötülük, güzellik ile çirkinlik, dostluk ile düşmanlık, sadakat ile ihanet, vefa ile nankörlük arasında.
Bazıları hak aramaktan bahsediyor. Şeytanın rehberliğinde hak aranmaz.
Sizin 'dünya' dediğiniz yere biz 'gurbet' diyoruz. Kimi yeneceksiniz?
Bizim için gecenin gündüzde, acının sevinçte, yokluğun varlıkta, zorluğun kolaylıkta hakkı ve hatrı vardır. Özetle: Bu da geçer ya Hû.
Nerede okuduğumu hatırlamıyorum. Aklımda kaldığı kadarıyla: 'Çok uzun süren fedakârlık kalbi katılaştırır.' Her şeye rağmen, bunu da bir düşünelim.
***
Geçtiğimiz yerlerde, oturduğumuz mekânlarda bombalar patlatılıyor. Dokunaklı hayat hikâyeleri ve şahitlikler eşliğinde evlatlar uğurlanıyor. Vezneciler'de şehadet şerbeti içen polis kardeşlerimizden biriyle aynı mahallede yaşıyorduk.
Hiçbir insanî duyguya, manevî kıymete hürmet etmiyorlar. Bu memlekete ve millete ait değiller. Aidiyet duyguları bundan dolayı yok. Daima kiralık.
Bâtıl nedir? Hakka ve hakikate karşı gelen. Sırat-ı müstakime hasımlık eden. Ölçü tanımayan. Halden anlamayan. Kötülükten haz alan. Düşmanlığı gıda belleyen. Utanma duygusunu kaybeden.
Ne kadar çirkin yöntem varsa kullanıyorlar: Pusu, tuzak, şantaj, korku salma vs. Başka bildiklerimiz de var ama yazamıyoruz.
Bizde anne şefkati, baba merhameti temsil eder. Devlete hem anne, hem baba deriz. Bazen şartlar değişebilir. Fakat tavrımız, duruşumuz, kültürümüz değişmez.
Evet, bu mühim zamanlarda, devlete akıl değil, destek vermeliyiz. Kesilen baş yerine konmaz.
Kenardan veya yukardan akıl verenlere dikkatli bakın. Bunların genellikle başarısız kimseler olduğunu görürsünüz.
***
İmtihan günlerinde ak ile kara ortaya çıkar. Renkler kendini gösterir. Kim nerede ve nasıl duruyor, neyin peşinden gidiyor, bilinir hale gelir. Milletin bir ferdi olarak hepsini takip ediyoruz. Memleket siperini dolduranları görüyor, tanıyoruz. Çünkü oradayız.
Başkasının ağzıyla konuşanlar, kendi iradeleriyle iş yapabilir, karar alabilir mi? Pek mümkün görünmüyor.
'Başkası' dediğimiz, milletin dışındaki her şeydir. Millet derken, irfan ve izan sahibi makul çoğunluğu kastediyoruz. Ayrıma maruz kalsa da ayrımcılık yapmayan. Birliği ve dirliği aynı şey olarak gören. Sabreden. Sabreden. Sabreden.
Elimizde şöyle bir konuşmanın metni bulunuyor: “Kimin sorunu varsa ilgileniriz ve hiç ayrım yapmayız. Biz hapiste hasta yatan PKK'lıya da gittik, DHKP-C'liye de gittik, kader kurbanı olana da gittik, diğer İslamî kesimden kendisini tanımlayan insana da gittik. Hiçbir ayrım yapmadık.”
Ayrımcılık yapılmadığı söylenirken bile ayrımcılık yapılıyor: 'Diğer.'
Ne diyelim? Kendimize daha iyi ve ivedi gelebilmemiz için bunlar da lazım.
İbrahim TENEKECİ - 11/06/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mabel Matiz -Ya Bu İşler Ne-illuminati ifşası

Cem Karaca`nın Şarkısında Geçen Üçler, Yediler, Kırklar Mevzusu Üzerine...