Barcelona: Bir grup çocukluk arkadaşı

Geçen hafta Pazar gecesi, El Clasico öncesinde NTV Spor’da Güntekin Onay’la Emek Ege tatlı tatlı söyleşiyorlardı. Bir ara “Biz bu Barcelona’nın maçlarını yayınlayarak iyi mi yapıyoruz kötü mü” diye birbirlerine sordular. Sorunun sebebi malum, Türkiye liginde maç seyredenler düşünmeden edemiyor: (Artık bir klişe olması pahasına tekrarlayalım) “Bunların oynadıkları futbolsa bizde oynanan ne?”
Acımasız ama haklı bir soru. Birçok tanıdığım Türkiye ligi maçlarını takip etmek konusunda “havlu attı”. Hasta Beşiktaşlı babama soruyorum, “Bu hafta takımı seyrettin mi” diye, “Boşver allaşkına” diyor, “sen Barcelona’yı seyrettin mi?”
Babama diyorum ama benim durumum da farklı değil. Çok uzun yıllardan bu yana ilk defa bir takımın sadece 11’ini değil yedeklerini de ezbere sayabiliyorum. Üstelik iflah olmaz hafıza zaafiyetime rağmen. Adamlar, kendilerini ezberletiyorlar!
Futbol tarihine geçecek (geçti bile) Real Madrid maçının ardından Fanatik nefis bir sayfa yapmış. Barcelona’nın 11’ini koyup “İlgililerin Dikkatine” manşeti atmışlar. Nedir dikkate sunulan? “Bu takımın sekiz oyuncusu alt yapıdan!” Daniel Alvez, Eric Abidal ve David Villa dışında kalanlar deyim yerindeyse “çocukluk arkadaşı”.
Rakibe top göstermeden 20’den fazla pas yapabilmenin sırrı muhtemelen burada... Yıllarca birlikte oynamanın getirdiği muazzam bir tecrübe. Yoksa, Barça’da forma giyen oyuncuların teknik kapasitesi, biliyoruz ki La Liga’nın kalburüstü takımlarında top koşturanlardan iki gömlek üstün değil. Messi dışında “olağanüstü” diyebileceğimiz ikinci bir oyuncu var mı, Barcelona’da? Xavi ve Iniesta mı? Yapmayın allaşkına! Elbette ikisi de birinci sınıf futbolcu ama Avrupa’da bunların ayarında bir düzineden fazla oyuncuyu bir çırpıda sayabiliriz. Bu isimleri öne çıkaran, parçası oldukları makinanın kalitesi. Evet, burada “makina” lafı biraz soğuk kaçtı. Çünkü hiçbir makina özel olarak bu nedenle tasarlanmadıysa çalışırken eğlendirmez. Ama Barça makinası çalışırken eğlendirdiği gibi bir yandan da kendi kendine eni konu eğleniyor.
Ne diyorduk? Çok iyi pas yapıyorlar. Bana kalırsa doğru cümle şu: Çok iyi pas alıyorlar! Siz dünyanın en teknik oyuncusu da olsanız, takım arkadaşınız uygun pozisyonda değilse o pası veremezsiniz. Dolayısıyla, Barcelona takımının her oyuncusu esasen birer pas alma ustası. O gözle seyrettiğiniz zaman görüyorsunuz ki, top herhangi bir Barcelonalı oyuncudaysa o anda en az üç kişi pas alabilecek uygun pozisyona geçiyor. Pas veren için de “kime verebilirim” gibi bir vakit kaybı söz konusu olmuyor. Ona en fazla, alternatifler içinden en iyisini seçmek düşüyor. Haa, bunu da hakkıyla yapıyorlar, ayrı mesele.
Sadece Barcelona maçları değil, bizdeki maçları da aynı gözle izlediğinizde aradaki fark daha net ortaya çıkıyor. Sözgelimi dünkü Beşiktaş-Bursa maçı... Tamam, iki takımda orta sahada kalabalıktı ve baskılı oynadılar. Ama insan, ayağında top olana değil de olmayana bakarak maçı seyrettiğinde farkediyor ki, bizim oyuncuların çoğu aslında “oyuncu” değil “seyirci”. Onlar da bizim gibi ayağında top olanın ne yapacağını merakla seyrediyorlar.

Bizim oyuncularımızı küçümsemek değil niyetim. Ama belli ki sadece topla oynamanın ötesinde topsuzken de maçın içinde olduğunuz ve her an görev almanız gerektiği duygusu, alışkanlığı kolay gelişmiyor.
Hasılı yeni (ya da ikinci) bir Barcelona yaratmak şimdilik imkansız görünüyor. İlk 11’deki sekiz oyuncuyu daha altyapıdan itibaren sabırla yetiştirecek, teknik, fizik ve mental kapasitelerini üst düzeye çıkaracaksınız ve kusursuza yakın bir takım kuracaksınız. Zor be!

ADNAN BOSTANCIOĞLU  NTVSPOR.NET  6 Aralık 2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mabel Matiz -Ya Bu İşler Ne-illuminati ifşası

Cem Karaca`nın Şarkısında Geçen Üçler, Yediler, Kırklar Mevzusu Üzerine...