İstanbul'un Fethi, Cibali Baba Olayı

       İstanbul'un fethi üzerine bir çok hikayecik anlatılır, bir çok rivayet nakledilir. Doğrudur yanlıştır bilemeyiz ama doğru olmaması içinde bir sebep yoktur bizim gibi inananlar için. Bu hikayeciklerden biri de Cibali Baba olayıdır. Cibali Baba diye bilinen bir zat ile Akşemseddin Hazretleri arasında geçen bir menkıbedir bu olay.  Olaya geçmeden önce "menkıbe nedir, nasıl algılanmalıdır" soruları üzerine bir Allah Dostunun görüşlerini okuyalım:
Menkıbelere, kerametlere inanmalı mıyız?
           İnsanlık hayatında görülmeyen fakat el ile tutulur maddi delillerle hissedilen faziletler, güzellikler, iyilikler ırmağı velilerin adesesinden aksederek kalp perdesinde seyredilir. Bu perdede seyredilen filmler, bize dilden dile, kulaktan kulağa, gönülden gönüle nakledilerek atalardan gelmiş, inanmayanlar lügatinde bu gün ismine “menkıbe” ismi verilmiştir. Bu menkıbeler üzerinde restorasyon yapılamaz. Bozulur, kelebek kanadı gibidir, dokunulamaz. Onları olduğu gibi kabul edersin, yahut etmezsin, örseleme yok.. Halk zihniyeti onları örselemeden muhafaza etmiştir. Onların güzellikleri kendilerindedir. Sun’i kalıba dökmeye çalışmamalıdır. Artık asırlardır, onlar klasikleşmiş bir inanış tomarı halindedir, halka bir zararı yok... İyiliği, güzelliği, fazileti temsil ederler.
          “Filan muhterem zat su üzerinde yürürmüş. Demek ki insanda ne kadar güzel ve kuvvetli hasletler var ki, onların kıymetini son haddine çıkarmıştır. Su üzerinde yürünür mü, yürünmez mi? onu münakaşa etme! Güzelliği zaten oradadır. Kabul et geç veyahut da sus... Kabulü ile bir zarar vermez sana, bir çok şaheser romanlar, kitaplar var, hakikatle hiç bir ilgisi yok. Fakat insanlar okuyor, zevk alıyorlar. Onların güzellikleri, kokuları, olduğu gibidir. 
 Menkıbelere nasıl yaklaşmamız gerektiğini eğer anladıysak, şimdi de bakalım Cibali Babaya:
Cibali Baba Olayı
     İstanbulun Fethi bir kutup savaşı derler, Ak Şemsettin ile Cibalı Baba arasında geçtiğinden söz edilir. 
     Fatih, döktüğü toplarla günler boyu şehri dövmüş, ama bir türlü düşürememişti. Ak Şemsettin'e hikmetini sormuştu. O da, Cibali Babadan söz ederek, onun, sabahlara değin el açıp, "Ya Rabbi, gavurcuklarımı öldürme, gavurcuklarımı öldürme" diye dua ettiğini söylemişti. Neden, diye sorduğunda, kılavuzu "rahmaniyet makamında çünkü, cemal baskın, bu yüzden kimsenin zarar görmesine gönlü razı olmuyor" demişti. Peki n'olucak diye sorduğunda da "ölmedikçe şehri alamayız" demişti. Bunun üzerine halifelerini toplayıp kırk gün secdede tevhit zikri yapmışlar ve Cibali Babayı öldürmüşlerdi. Tevhit Zikri secdede öldürürmüş... benim aklım bunlara ermiyor,,, birlik zikri aklı da öldürür, onu da yok eder, zihni de temizler, herşeyi kalbe çeker, orada toplar...(1)
Cibali Baba Olayı ile ilgili benzer bir rivayette Üstad Bediüzzaman tarafından talebesi Zübeyir Ağabey'e anlatılmış.
Zübeyir Ağabey, İstanbul’un Fethi sırasında meydana gelen Cibali Baba kıssasını, Üstadımız'dan dinlediği şekliyle şöyle anlatmıştır:
“İstanbul’un fethi için muhasara sırasında atılan toplar, bir türlü hedefini bulmuyormuş. Bu sırada büyük maneviyat sahibi, Fatih’in hocası Akşemseddin, bunun sebebini araş­tırıyor ve buluyor. İstanbul surları içinde bulunan meczup ev­li­yadan Cibali Baba Hazretleri, manen Cenab-ı Hakk'ın bir is­mine mazhar olmuş. ‘Ya Rabbi! Gâvurcuklarımı ko­ru.’ diye o isimle dua edince toplar tesir etmiyor..."
"Bunun ü­ze­rine Ak­şemseddin kırk gün çalışıyor. Cibali Baba’nın mazhar olduğu o isme kendi de mazhar oluyor. Hatta onu geçiyor. O isme mazhariyetle gelmiş olduğu makamdan onu az­lediyor. Bundan sonra atılan toplar hedefi vuruyor. Böyle­ce uzun ve yorucu bir muhasaradan sonra İst kaybetmeyanbul fethediliyor.”
Zübeyir Ağabey bunu naklettikten sonra şunu ilâve etti:
“Bazen böyle meczup veliler, birçok şuurlu velinin duala­rının önüne geçiyor. Meselâ, Medine’de bulunan Kambur Kutbun, Üstadımız'ın dualarının önüne geçmesi gibi...” (2)

İstanbul'un Fethiyle ilgili daha önce duymadığım ilginç bir olaydır Cibali Baba Olayı, bugün İstanbul'da türbesi bile bulunur. Menkıbelere inanmak zorunda değiliz ama inanınca da herhangi bir şey kaybetmeyiz. Allah Dostunun dediği gibi; menkıbeler kelebeğin kanadı gibidir, inanmıyorsan sus geç, dokunma, örseleme, oku, geç yoksa bozulur....
(1) bk. Sadık Yalsızuçanlar, Anka, shf 52 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mabel Matiz -Ya Bu İşler Ne-illuminati ifşası

Cem Karaca`nın Şarkısında Geçen Üçler, Yediler, Kırklar Mevzusu Üzerine...